Miting öncesi gidip yönetici arkadaşlarla görüştük. Bize ayrılan saatler önce Ağva, onun bitiş saatinde de Şile’de başlıyordu. İlkin sahilde Ağva’ya gittik. Miting için çok küçük bir yer vardı. Dönüşte yine sahilden geldik. Yoldaki köylerin bazılarında faşistler çok etkili ve saldırganmış. O nedenle Şileli arkadaşlar tedirginliklerini ilettiler. Başka yol sordum. Varmış, ama hem yokuş hem dönemeçliymiş.
Şile meydanı deniz tarafı lokantalar, bir yanı cami bir yanı da belediye binası, arkası da küçük bir parkla çevrili ilçeye göre oldukça da büyük bir alandı. Orada da pankart ve kürsü yerini belirledik. Mitingin yapılacağı Cuma günü Ağva ile Şile’nin pazarıymış, sabah erken gidip pazarlarda bildiri dağıtmak iyi olurdu. Ankara’dan takviye gelen 11 arkadaşımızın Şile’ye kadar otobüsle gidip dönüşlerini sağlayacaktık ama Şile-Ağva arası bu olası değildi. Zaten zamanımız da yoktu. Şile mitingi, Ağva’daki mitingin bittiği saatte başlayacaktı. O yüzden  Ağva’dan Şile’ye çok süratli gelmemiz gerekecekti. Ne minibüs, ne otobüs ne de arkadaşların herhangi bir aracı vardı. Şilelilerin, çok süratli araba kullandığı için “Tek Kanat” dedikleri bir kamyonetçi varmış, onunla anlaştık. Bizim peşimizden arkadaşlarımızı sahilden götürüp aynı yolda geri getirecekti.
Miting saatinde elektrik kesintisine denk geleceğimiz için o gün ihtiyacımız olan  aküyle çalışan ses düzeni Kadıköy ilçedeydi. Planlama ve keşif gezimizden döndükten sonra oraya uğrayıp arkadaşlardan Çetin'e teslim etmelerini istedim. Pazarlarda dağıtmak için bildiri  basıldı. Konuşmacımız Sönmez Targan olacaktı. O bölgeyi eskiden beri bildiği için Çetin de kısa birer konuşma yapacaktı. Partinin Yavuz Çizmeci’nin seslendirdiği seçim kaseti vardı, kahve toplantılarında ve mitinglerde aralarında teypten onu çalıyorduk.
Miting günü sabah erkenden Ankaralı arkadaşları otobüsle gönderdik, biz de malzemelerle beraber Çetin’in arabasıyla gittik. İlçe başkanı arkadaşımız, galiba bir işi çıktığı için İstanbul’a gitmişti. Emekli astsubay ilçe sekreteri arkadaşımız hazır bizi bekliyordu. Erken olduğu için caminin arka sokağında pazar yeri kurulmuştu. Ankaralı arkadaşlar bildirileri dağıttılar, zaten Ağva mitingi saatinde ancak yetişebileceğimiz için sahil yolundan biz önde kamyonetteki arkadaşlar arkada iki araç olarak gittik. Küçük yerlerde hep olduğu gibi hareketlerimiz oralılar tarafından göz ucuyla takip ediliyordu. Ağva’nın aynı zamanda pazar yeri olan meydanımsı alanında bizden önce MHP’nin mitingi vardı. İki ip üzerine bayrak ve pankartlar tutturulmuş, iplerin iki ucu bir ağaca diğer uçları da iki farklı ağaca bağlanmıştı. Miting saatimiz geldiği halde o bayraklar indirilmedi, çevrede onlardan kimse de yoktu. Ankaralı arkadaşlar indirmek istediler, ama bir tezgâh olabilir kuşkusuyla engel indirmedik. Jandarma karakoluna gittim, orada bir başçavuşa durumu anlattım, “bizi ilgilendirmez” dedi. “Bir olay çıkarsa sorumlusu siz olursunuz” deyip meydana geldim.
Miting günü sabah erkenden Ankaralı arkadaşları otobüsle gönderdik, biz de malzemelerle beraber Çetin’in arabasıyla gittik. İlçe başkanı arkadaşımız, galiba bir işi çıktığı için İstanbul’a gitmişti. Emekli astsubay ilçe sekreteri arkadaşımız hazır bizi bekliyordu. Erken olduğu için caminin arka sokağında pazar yeri kurulmuştu. Ankaralı arkadaşlar bildirileri dağıttılar, zaten Ağva mitingi saatinde ancak yetişebileceğimiz için sahil yolundan biz önde kamyonetteki arkadaşlar arkada iki araç olarak gittik. Küçük yerlerde hep olduğu gibi hareketlerimiz oralılar tarafından göz ucuyla takip ediliyordu. Ağva’nın aynı zamanda pazar yeri olan meydanımsı alanında bizden önce MHP’nin mitingi vardı. İki ip üzerine bayrak ve pankartlar tutturulmuş, iplerin iki ucu bir ağaca diğer uçları da iki farklı ağaca bağlanmıştı. Miting saatimiz geldiği halde o bayraklar indirilmedi, çevrede onlardan kimse de yoktu. Ankaralı arkadaşlar indirmek istediler, ama bir tezgâh olabilir kuşkusuyla engel indirmedik. Jandarma karakoluna gittim, orada bir başçavuşa durumu anlattım, “bizi ilgilendirmez” dedi. “Bir olay çıkarsa sorumlusu siz olursunuz” deyip meydana geldim.
Arkadaşlarımız zaten indirmek için bekliyorlardı, zevkle ağaçtaki ipi kestiler, bayrak ve flamalar yere düştü. Onları alan da olmadı, öyle ayakaltında kaldılar. Ya sayımızdan korktular ya da orada kimseleri yoktu. Bizim bayrak ve dövizlerimizi Ankaralı arkadaşlarımız alkışlarımız eşliğinde astı.
Arabayı ortaya çekmiş hazırlık yapmıştık, ama Kadıköylü arkadaşlar yanlışlıkla elektrikle alışan ses düzenini vermişler. Gittiğimizden beri arabanın üstüne koyduğumuz ITT marka teyp çalıyordu. Bir yandan da bildiri dağıtılıyordu.
Sönmez Targan, Çetin’in ricası üzerine ayakkabılarını çıkarıp arabanın üstüne çıktı. Pazar yeri olduğu için etrafta çok insan vardı. Arabamız da o küçük meydanda hareketlerine engel oluyordu anlaşılan. Sönmez iyi hatipti, konuşmaya başlayınca dinleyenlerin sayısının arttığını görebiliyordum. Aklımda kalan, dört köylü kadının konuşmayı dikkatlice dinleyip kendi aralarında konuşmalarıydı. Bir de bildiri dağıtan arkadaşlardan birinden aldığı bildiriyle gözleri yaşlı ve mutlulukla arkadaşımıza sarılan, sabahtan beri bizi beklediğini söyleyen bir işçi emeklisiydi. Ben karakoldan döndükten sonra da biraz konuşmuştuk. Dinleyici çok olunca Sönmez de bağırarak nutuk çekmeyi pek sevmişti, sesinin kısıldığını fark edebiliyordum.
Miting saatimiz bitmeden Şile’ye gitmek için hareket etmek zorundaydık. Bayraklarımızı pankartlarımızı topladık arabalara gittik. Yukarı yoldan gideceğimizi söylediğimde Tek Kanat itiraz etti, ama kararlılığım karşısında itirazını kısa kesti. Oldukça sürat yapmak zorundaydık. Onun kamyoneti mutlaka bizim arkamızdan gelecekti. Biz önde kamyonet arkada hızla az kullanılan üst yola çıktık. Yolu yarılamadan kamyonet durdu; endişeyle biz de durduk. Kamyonetin arkasında üstelik dönemeçli yollarda hızlı da gidince Ankaralı arkadaşlarımızın bazılarının midesi bulanmış. İki kişinin kustuğunu anımsıyorum. Bizar sonra bir kez daha durduk aynı nedenle.
Şile’ye, İstanbul yolundan girdiğimizde jandarma yolumuzu kesti, miting var giremezsiniz dedi. Belgelerimizi gösterdim geçtik.
Meydana yaklaştığımızda yolun insanlar tarafından kapatıldığını gördük. Orada da polis durdurdu, meydana girdiğimizde şaşkınlık içinde kaldık. Belediyenin önü hariç, tüm alan insanlarla doluydu. Orada da Emniyet müdürü, jandarma komutanı ve birkaç polis vardı. Caminin duvarı, önü ve üstü, yollar doluydu. Lokantaların önüne, yola iki sıra sandalye dizilmiş oturan insanların arkasında kaldırımda insanlar ayakta bekliyordu. Tüm Şile, köyleriyle beraber oradaydı desem inanın abartmış olmam. Ben “50'60 kişi toplayabilirsen büyük başarı” diye düşünmüştüm, ama orada, alanın etrafına toplanmış 800-900 kişi vardı. Parkın önüne kürsü koyulmuş, üzerine de Atatürk sürahisi ve bardağı, kürsünün önünde bayrak, mikrofon. Sanki biz Ağva’dan yola çıktığımızda devrim olmuş,  devlet bizden yana geçmiş ve partimizin mitingine hazırlık yapmış gibiydi. 
Şaşırmıştık şaşırmasına ama işimiz çoktu ve o halden çabuk sıyrıldık. Ankaralı arkadaşlara deniz tarafına giden yola, belediye ile lokantalar arasına pankart asmalarını söylemiştim, polis engel olmuş, astırmamışlar. Gidip iki komutana, hep cebimizde taşıdığımız Anayasa kitapçığını okumaya başlamıştım ki pek fazla ilerleyemeden bayrak ve pankartların asılmasına hemen onay çıktı. Bayraklar asılırken lokantaların önünde ilçe sekreterimizin öncülüğünde bekleyenler alkışladılar. 
Demiştim ya Çetin buraları altmışlardan beri iyi bilirdi. Ona beş dakikalık kısa bir konuşma yapmasını söylemiştim. Çetin tuttu beş dakika yerine, herkes yerinde pür dikkat onu dinliyormuş gibi uzattı da uzattı. Zamanımız kısıtlıydı, geç gelmiştik, saat beşte bitirmek zorundaydık. Sönmez siyasi içerikli bir konuşma yapacaktı ve bu gerekliydi. İşaretlerle Çetin’e  konuşmasını bitirttim. Ağva’da sesi kısalan Sönmez sanıyorum en başarılı konuşmasını o gün Şile’de yaptı. O da beklemediği dinleyiciyi bulunca bize ayrılan zamanı biraz da geçirene ve sesi iyice kısılan kadar konuştu. Konuşmalar arada lokantaların önünden gelen alkışlarla kesiliyor, destekleniyordu.
Sönmez aramızdan ayrılana kadar her görüşmemizde o iki mitingi hep anımsardık.
Mitingimizi bitirdik, henüz toparlanmaya fırsatımız olmamıştı ki çevrede bekleyen köylüler meydanı doldurdular. Biz de böylece o kalabalığın nedenini öğenmiş olduk. O gün Şile’nin pazarıydı. O alan, normal günlerde köylerden gelen arabaların da park yeriymiş. Köylüler farklı araçlarla gelip alışverişlerini yapar, akşam da aynı meydandan binip giderlermiş. Park yeri, o gün öğlenden itibaren yapılacak mitinge ayrıldığından, polis sabah alana bırakılan tüm araçları ilçe dışına taşıtmış. Alışverişlerini bitiren köylüler meydana gelip de arabalarını  bulamayınca, mitingin ardından arabalarının gelmesini bekliyorlarmış mecburen. En son miting de bizim olduğundan, bütün kalabalık bizi beklemiş. 
Bu tanıklığımı o gün orada bulunan Ankaralı arkadaşlardan okuyan olur da katkıda bulunurlarsa ne güzel olur?
Ertesi Gün MYK ve Başkanlık Kurulu Üyesi, Örgütlenme Bürosu Sekreteri, ‘60’larda İstanbul Belediye Meclisi TİP Grup Başkanı Can Açıkgöz’e kalabalığın gerçek nedeni hariç anlattığımda katiyen inanmadı, yalan söylemeyeceğimi bildiğinden kuşkulanmaktan da geri kalmadı muhtemelen. Anlatınca birlikte bu hoş anıya bir de beraber güldük. Seçimde de anımsadığım kadarıyla ‘60’lar dahil, Şile’de partinin aldığı en yüksek oy 57’ydi. Ama doğrusunu söylemem gerekirse daha fazla bekliyordum.


Neşet, biliyorsun hep ölüm haberi verir.
YanıtlaSilNeşet'in mailini "Değerli Arkadaşlar,
Değerli arkadaşımız Osman Kapusuz" olarak görünce nasıl oldum bilemezsin, kalp krizi geçirebilirdim. Anında tıkladım ve gerisini görünce tuttuğumun farkında olmadığım nefesi çıkıp gitti. Ona niye gönderdin, sen de ben de paylaşabilirdik, milleti öldürmek mi istiyorsun abiciğim? (Düzeltmeler gözümden kaçmadı!)
Ve zihnine, eline sağlık sağlık...
YanıtlaSilBir de: sevgili Yücel'in fotoğrafını görmeme vesile olduğun için de çok müteşekkirim.
YanıtlaSil